Karanlık tema Aydınlık tema

‘Kırsalda sürdürülebilir yaşam’ kelimeleri bir araya geldiğinde birçoğumuzun aklında ortak imgeler ve anlam bulutları oluşuverir. “Kırsal” kelimesi, çoğumuzun aklına bakir doğayı, yeşil ovaları, köyün gencini de yaşlısını da bir araya getiren kahveleri, becerileri ile kendine yeterli insanları ve çoğunlukla köy merkezlerine yoğunlaşmış küçük sevimli evleri getirir. Sürdürülebilir yaşam ise biz insanları temelde buluşturan bir vizyon/hayaldir. Doğal eko-sistemin kendine zarar vermeden, dengeli bir gelişimle, tür devamlılığını sağlayabilmesine özeniriz. Biz insanlar için ‘sürdürülebilirlik’ özünde hem kendi sağlığımız ve esenliğimiz hem de bağlı olduğumuz doğal ve kültürel çevrenin ‘iyi olma hali’ni içerir.

Kırsalın yıpranmamış değerleri; doğal varlıkları, yerel kültürü, üretimi ve paylaşım anlayışı, ‘iyi olma hali’ için büyük bir potansiyel alan oluşturuyor diyebiliriz. Son yıllardaki artan ters göçün (kentten kıra göç) nedenleri araştırıldığında da öne çıkan unsurların kırsaldaki doğal ortam, güçlü sosyal doku ve kişinin kendine yetme arayışı olduğunu okuyoruz.

Sürdürülebilirlik ile ilgili okumalar yaptıkça ve bu alandaki Uluslararası çalışmaları daha yakından takip etmeye başlayınca ölçeğin ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz. Ölçek küçüldükçe içtiğiniz suyun nereden geldiği, atığınızın nereye gittiği, çevrenizdeki yerel meselelerin ne olduğunu daha yakından takip etmeye başlıyorsunuz. Hatta eğer bir sorun varsa, bunu çözmek için ortaklaşmak veya organize olmak kolaylaşıyor. Buna iyi örneklerden biri de ‘transition towns (Değişim Kentleri)’* hareketi; bu hareketin özünü oluşturan paylaşım toplulukları, sürdürülebilir, yenilenebilir gıda, yapı, enerji teknolojileri hakkında bilgi ve donanım sahibi olup inisiyatif alarak kırsal yerleşimlerini daha dirençli ve kendine yeterli hale getiriyor. Bu örnekler neyse ki uzun bir liste oluşturabilir. Bu listenin en ‘zorlu’ hareketi ‘ekolojik köyler’ diyebiliriz; doğa dostu, sağlıklı, üretken ve kendine yeten topluluk hayali ile bir araya gelenler yeni bir yaşam alanı kurgulayarak hayata geçiriyor. Günlük yaşam şeklimizi belirleyen birçok unsuru tekrar tanımlayarak, tamamen şebekeden bağımsız bir yaşamı kurgulamak ve tüm üyelerin fikir birliği ile karar almak, bu yaşam felsef- esine büyük bir adanmışlık gerektiriyor. Dünyada yüzlerce eko-köy girişiminin %10’u devamlılık gösterebiliyor. Diğer taraftan da eko-köyler aslında sürdürülebilir yaşamın feneri gibi, birçok sosyal ve teknolojik yenilik barındırıyor.

Türkiye’ye hatta yöremize dönersek, bakir doğal alanların yaygınlığı, kırsal kültürünü koruyan yerleşimlerin varlığı ‘iyi yaşam hali’ni tesis etmek isteyenler için uzun zamandır burada yaşayanlar için ise bir kaygı unsuru. Ege köylerimize yeni yerleşenlerin veya ziyaret edenlerin sayısı arttıkça, köylüler de ikiye bölünüyor, bir kısmı bu ilgiyi kısa sürede fırsata dönüştürme amacı ile emek isteyen işini bırakıp (tarım, hayvancılık, kırsal üretimler) arazilerini satmayı tercih ediyor veya üretimden çok hizmete yöneliyor. Özellikle pandemi ile birlikte köylerde nüfusun ve bunun tetiklemesiyle yapılaşmanın çok hızlı arttığını görüyoruz. Yapılaşmada eskiden muhtar veya köy kuruluna danışılırken artık herkesin (eski, yeni gelen) kendine göre ‘doğru’ anlayışıyla, danışmadan ve çoğunlukla izinsiz yaptığı betonarme yapılar, köy yerleşim alanı ve çevresinin dokusunu hızlıca değiştiriyor. Köylerdeki bu hızlı değişim, köyün bütünlüğünü koruma kaygısı olanları endişelendiriyor. Bu endişenin zemin bulmasına katkı sağlayan yakındaki iki yerleşimden örnek verebiliriz. Bunlardan biri İYTE* öğrencilerinin arzı ile çarpık gelişen Gülbahçe, diğeri ise, mimari dokusunu iyi korumuş ama yaşam alanından çok eğlence odaklı turistik merkeze dönüşen Alaçatı.

Temelde hepimiz bütünüyle anlam ifade eden bir yerde yaşamak isteriz. İçinde bulunduğumuz doğal ortam ile uyum içinde bir yapılı çevre, binaların birbiriyle konuştuğu bir yerleşim bize estetik gelir. İnsanların hayatını kolaylaştıracak sosyal hizmetler ve altyapı çözümleri varsa daha ‘güvende’ hissederiz.

Dünya’da gelişmiş kırsal olarak tanımlayabileceğimiz belli başlı yerleşimlerde ‘Sürdürülebilir Yaşam’ın unsurları aşağıda bahsettiğimiz çabalara temelleniyor:

• Sosyo-ekonomik planlama yapılarak dengeli bir demografik yapı oluşuyor. Her yaştan insanın bir arada yaşaması için politikalar geliştiriliyor. Okullara, sağlık, spor hizmetlerine yatırım yapılıyor, kasaba veya köy merkezlerinin canlı tutulması için sürekli kültürel etkinlikler düzenleniyor.

• Üretici ve meslek sahibi insanların yerleşimini teşvik etmek üzere nitelikli erişilebilir konutlar yapılıyor. Bu konutlarda yerel malzeme kullanımı, enerji etkinliği, yenilikçi yaklaşım, ekonomik olmasından önce geliyor, çünkü erişilebilir konut barınmadan çok sosyal bir yatırım olarak görülüyor.

• Doğal ve kültürel değerler korunarak, bunlar daha görünür ve ulaşılabilir hale getiriliyor. Örneğin dağlarda, ormanlık ve kırsal alanda yürüyüş rotaları oluşturuluyor, başlangıç ve sonunda haritalar ve açıklamalar oluyor, yol boyunca dinlenme alanları bulunuyor. Eski yapılar korunarak, günümüz ihtiyaçları doğrultusunda eskisine uygun veya çağdaş bir anlayış ile tadil ediliyor.

• Yereldeki sivil veya ticari girişimler yakından takip edilerek, destek mekanizmaları geliştiriliyor. Böylece kırsaldaki kümelenmelerin, kooperatiflerin artmasına veya sosyal girişimlerin gelişmesine imkân sağlanıyor.

Yukarda bahsi geçen unsurlar öncelikle yörede yaz kış yaşayan kişi ve ailelerin iyi yaşam haline odaklanır. Bu çerçevede, yerel halkın yaşamındaki çeşitlilik, etkinlik, paylaşım, üretkenlik ve huzurun artması planlanmanın odağındadır. Yöremizde ise yerel yönetimlerin odağı yerel halkın esenliği, sosyo-kültürel yapının korunarak geliştirilmesinden çok, ekonomik kalkınma ve bunun ana unsuru turizm sanki… Çoğunlukla yerel yönetimlerin vurguladıkları çalışmaların yerel halkı hedeflemediğini fark ediyoruz. Örneğin senenin sadece 2-3 ayı kullanılan bir sahil yolunun iyileştirilmesi kasaba merkezinin altyapısından önce gelebiliyor. Bir festival, ana belediye faaliyeti olarak öne çıkarılabiliyorken, iletişim, ulaşım, elektrik, atık altyapısı, kaçak yapılaşma ve kırsaldaki daha birçok ihtiyaç gündeme gelmiyor.

Özetle “Kırsal’da Sürdürülebilir Yaşam”dan bahsedebilmemiz için öncelikle yereldeki insan ve ortam potansiyelleri ile bunların gelişmesi için ihtiyaç duyulan unsurları dikkate almalıyız. Bu çerçevede, bireysel doğruları öne çıkarmak yerine, bütünün faydasına olan doğruları ortaya koyacak bir ortak akıl geliştirebilmek gerekir. Bunu yöremizde yapmamız hiç zor değil, ziraat mühendisinden, yenilenebilir teknoloji uzmanına, mimardan sosyoloğa içimizde birçok meslek uzmanı var. Önemli olan köylerimiz ve yöremize ait kadim bilgeliği ve değerleri, uzmanlıklarla buluşturarak güncel ihtiyaçlara ‘yerine ait’ çözümler bulmak.

Merve Titiz Akman
Sürdürülebilir Yönetişim Uzmanı

Bir cevap yazın
İlgili makaleler

Sinema Bir Mucizedir

Sinemayı sever misiniz? Ben çok severim. Peki, sinema hikayesi okumakla aranız nasıl? Bu sorunun cevabını dilerseniz yazının sonunda…