Sinemayı sever misiniz? Ben çok severim. Peki, sinema hikayesi okumakla aranız nasıl? Bu sorunun cevabını dilerseniz yazının sonunda verebilirsiniz. Anlatacağım hikâye bir film, bir senaryo hikayesi değil. Bir köyün sinema ile olan hikayesi. Hikâye her ne kadar uzun olsa da ben kısa anlatacağım.
1950’li yılların başı, köy, kasaba gibi yerlerin pek çoğunda henüz elektrik yok. Otobüsüne yüklediği, projeksiyon makinesi, film makaraları ve jeneratörle, Urla Yarımadası’nın neredeyse tümüne haftanın farklı gün ve gecelerinde, film gösterimi yapan, Barbaros’tan Karaburun’a daire çizerek film izleten bir Barbaroslu. Televizyonun olmadığı, elektriğin olmadığı akşamları, sinema projeksiyonundan yayılan ışıkla aydınlatan, insanların o büyülü dünyanın hayalleriyle evlerine mutlu dönmelerini sağlayan sevgili Süleyman Yurtseven’le başlayan sinema serüveni.
1960’lı yıllarda köyün hem yazlık hem de kışlık mekanlarında film gösterimleri yapılmaya devam etmiş. Yazlık gösterimler o zaman, ortasında melengiç ağacı bulunan büyük bir avlusu olan, Osman beyin evinin bahçesinde yapılırmış. Kışlık gösterimler ise Barbarosluların yağhane olarak adlandırdığı yerde. Her iki gösterime köylüler, evden getirdikleri hasır ve ahşap sandalyelerle katılıp hep birlikte film izleme keyfini yaşamışlar.
Gösterimlerin yapıldığı avlu ve ortasındaki kocaman melengiç ağacı heybetinden hiçbir şey kaybetmeden, tanık olduğu sineMasal anların mutluluğu veya hüznüyle dimdik ayakta. Bu gösterimler zamanında köylülerin “Sinemacı Ali “diye dedikleri Ali Öztürk (Uzunkuyulu) tarafından gerçekleştirilmiş. 60’lı yılların ortalarına doğru, perdeye başka bir sinemacının heyecanı yansır. Güzel bir tesadüf onun da adı Ali Öztürk’tür. Barbaroslu Ali Öztürk ve oğlu, köyün kültürel hafı zasında yer eden, bir açık anının hikayesi olan, film gösterimlerine başlarlar.
Hem de bu işe taştan örülü bir sinema salonu inşa ederek… Birçok kentin, sinema salonu dahi yokken, büyükşehirlerde yaşayan insanların bile zar zor film izleyebildiği koşullarda, köyde bir sinema binası yapma fikri, aya gidilmesi kadar önemli bence. Haftada bir veya köydeki tarımsal işlerin yoğunluğuna göre ayarlanan gösterimler, tütün tarlalarından evlerine dönen insanların akşam soluk aldığı bir yaşam alanına dönüşüyor. Kadın, erkek, çocuk hep birlikte film izlediği; kadınların bir araya gelip perdeye daha yakın oturup, sevdiği, beğendiği oyuncuların duygularıyla özdeşleştiği sinema akşamları ne güzel değil mi? O döneme göre büyük mutluluk ve “lüks” ne mutlu onlara. Ya da çıtalara gerilerek taşınan film afişlerini köyün sokaklarında gezdiren, başrollerinde Türkan Şoray, Ediz Hun, Kartal Tibet, Fatma Giriklerin olduğu film anonsları yapan çocuklar; onlar daha da mutlu. Neden mi? Çünkü anonsu yapan çocuklar bu hizmetlerinin karşılığı olarak akşama bedava film izleyecek de ondan.
Eski sinema binası bugün hala yerinde durmakta. Köye dışarıdan gelen ziyaretçileri karşılıyor. Yıllara meydan okuyan taş binayı zaman zaman geziyorum. Sağlam ama âtıl durumdaki bina şimdi terkedilmiş ve boş. Gözlerimi kapatıp film gösterimi yapılan akşamları hayal ediyorum, kulaklarımda o akşamların sesleri…
Değişen yaşam koşulları, teknolojik gelişmeler, televizyonun icadı ile, televizyonun kahvehanelere sonrasında imkânı olanların evlerine girmesi…
Bu durum topluca film izleme keyfini sekteye uğratsa da 1970’li yılların ortalarına doğru film gösterimleri azalsa da Barbaros’un ve Barbarosluların sinema ile ilgili serüvenini başka bir noktaya taşımış. Çoğu gözlemimde paylaştığım Barbaros’un doğal bir film platosu olması fikri. Benden çok zaman önce dönemin önde gelen sinemacılarının dikkatini çekiyor.
Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden uyarlanan, senaryosunu Macit Koper’in yazdığı, başrollerinde Aytaç Arman, Hülya Avşar, Yaman Okay, Menderes Samancılar gibi birbirinden değerli oyuncuların yer aldığı, yönetmenliğini Süreyya Duru’nun yaptığı 1986 tarihli “Uzun Bir Gece” filminin sahnelerinin büyük kısmı köyde çekiliyor. Köyden birçok mekân ve evin kullanıldığı, kadın, erkek, çocuk Barbaroslunun perdede göründüğü, büyük küçük roller aldığı, bugün bile beğenilen bir film oluyor. Sevgili Aytaç Arman sonraki yıllarda verdiği röportajda köyün büyük oranda dokusunu koruduğunu, insanların film çekimleri esnasında büyük bir özveri ile çekimlere yardım ettiğini, küçük roller aldığını, köylülerin o iyi taraflarını hiç unutmadığını söylüyor. Sevgi ile anıyorum Aytaç Arman’ı.
Günümüze gelince Barbaros “dizi filmcilerin’’ yeniden keşfettiği sevilen Ege dizilerinin çekim mekânı haline geliyor. Barbaroslular bu durumda ne mi yapıyor? Tabii ki diyaloglu ve diyalogsuz rollerde oynamaya devam ediyor. Kısa anlatacağım dedim farkındayım, ama burası Barbaros hikayesi bitmez. Bugün Barbaros köyünde yaşayan, birkaç sinema tutkunu Urla Halk Eğitim’e bağlı, Köy Yaşam Merkezi’nde düzenlenen kısa film atölyesine katılarak köyün uzun soluklu sinema serüvenine başka hikayeler ekleyerek, onu başka bir aşamaya taşıma hevesindeler.
Şimdi bu sinema tutkunları kendilerinden önce Süleyman Yurtseven, Sinemacı Ali, Ali Öztürk, Coşkun Öztürk gibi sinema sevdalısı isimlerin başlatmış olduğu bu süreci “Barbaros Sinema Kulübü” oluşumuyla taçlandırıp, film gösterimleriyle, sinema akşamları düzenleyip bu hikâyenin devamını yazıyorlar.
Hikâyemiz burada bitti!
Ne dersiniz belki de asıl şimdi başlıyor…
Çayan Bilgin
Kısa Film Yönetmeni
Sinema Eğitmeni
*Sinema Bir Mucizedir, Yönetmenliğini Memduh Ün ve Tunç Başaran’ın yaptığı filmin adı.
Anılarını benimle paylaşarak bu yazıya katkıda bulunan Turgut Yurtseven, Ümit Demirtaş ve Zafer Özdemir’e teşekkürlerimle…